İstanbul
04 Kasım, 2024, Pazartesi
  • DOLAR
    34.06
  • EURO
    37.74
  • ALTIN
    2730.4
  • BIST
    9833.22
  • BTC
    57646.840$

Yalçın Günay Çelik : "Hunharca Balık Soykırımı" (2. ve Son Bölüm)

25 Ocak, 2021, Pazartesi 17:46Adnan KASAPCI
Yalçın Günay Çelik : "Hunharca Balık Soykırımı" (2. ve Son Bölüm)

Baba Yalçın : “Bir kişiyi dahi bilinçlendirsek kardır…” (1.Bölüm) Okumak için TIKLAYIN...

 

“HUNHARCA BALIK SOYKIRIMI”

Sizce bugün denizlerimizde ve iç sularımızda balık sayıları ve türlerindeki azalışın en önemli sebepleri nelerdir? Tek sebep belirtmek gerekirse sizce bu sebep nedir? 

Rahatlıkla, bir numarada "Hunharca Balık Soykırımı" diyebiliriz. Bunu yedi yaşındaki çocuklar bile biliyor. Bir şeyi iki kişi biliyorsa bütün dünya biliyor demektir. Her ne kadar böyle söyleyince, bazı tatlı su kurnazları, hemen topu taca atıp, işi kirliliğe bağlayıp dikkati başka yöne çekmeye çalışırlar… Ve böylece zeytinyağı gibi su üstüne çıktıklarını sanırlar. Ama bazılarının unuttuğu, her ne kadar sayıları az da olsa, geleceği düşünen, aklı başında doğruları söyleyen reislerimizin de var olduğunu akıllarına getirmezler. Aslında ne yaptıklarını hepsi çok iyi bilirler ancak işlerine gelmez. Topu taca atanlar için, o zamanda akla şöyle bir kaç soru gelir. Madem balık soykırımı yokta sadece kirlilik varsa (Sanki hiç kimse, eskiye oranla kirlilik olduğunu bilmiyor)  O zaman ilk soru , iç deniz (Gölde) avlanacak tekneleri devamlı niçin büyütürler!!!??

Madem öyle, tüketici de, halkta sorar sular kirliyse, o zaman kirli balıkları tutup niye halka yediriyorlar, utanmıyorlar mı? diye. Hem balık soykırımı yapıp hem topu taca atacaksın. Öyle ya, madem sular kirli. Geçmişte, hadi balıkları tahlil yapalım deyincede. Teknenin kıç üstüne sebilhane bardağı gibi dizilip, mangalı yakarlar. Pişirdikleri balığı da kamera karşısında yerler. Bakın biz tuttuğumuz balıkları kendimizde yiyoruz, kirli olsa yer miyiz derler. Yahu misal ağır metal, ya da mikroplastik öyle bir şey midir? Buna mangal partisi değil, laboratuvar karar verir. Kirlilik yoktur diyenin, eğer varsa, doktora gidip tedavi olması lazım. Ancak balık soykırımı yoktur diyen ekürilerini de yanlarında götürmek kaydıyla. Çünkü terazinin 2 kefesi var, madalyonun da iki yüzü olduğu gibi.

Nasıl mı!!??

Hadi hazır yazmışken, mini bir fikir jimnastiği yapalım. Misal 1960 yılını milat alalım. Son 60 yılda, sular %kaç oranında kirlendi? (%50 mi?) 60 yıl önce av filosunda, tekne, motor, ağ, elektronik cihazlar, teknolojik donanımla av kapasitesi, 60 yıl öncesine göre, % kaç oranında arttı (su içinde %150 mi?)  Aklın yolu bir, burada mantıklı olan nedir? Kirliliğin arttığı oranda, av kapasitesini de ters oranda küçültmek gerekmez mi? Her iki şıkta da artış oranları sizler belirleyin. Ekleyin buna, son 60 yılda denizlerimiz genişlemedi, tam tersine küçüldü. Bu zaman içinde tüm kıyılarımızda sahil dolgu yoluyla küçülen denizlerimizi pas geçiyorum.  Bu veriler ışığında, netice ne olur, korkunç değil mi!!??

Sıkıştı mı hedef saptırıp, hem denizler kirli balık tohum tutmuyor diyeceksin. Diğer taraftan da, tekneleri 40-50mt.'ye çıkartıp, sipariş üstüne balık boylarını belirleyip, toplu balık soykırımı yapıp, sonrada sular kirli!!??

O zaman, madem bu denizler kirli temiz denizlere gidin öyle ya, madem buraları kirliymiş. Ancak 40-50 metre teknelerin  güvertesini dizine kadar silme çinakop, lüfer, palamut, torikle doldurduklarında kirlilik hiç yok nedense. 

Sizce balık sayılarımızdaki ve türlerindeki azalışın önüne geçmek için, balıkçılar, devlet ve vatandaş zemininde neler yapılmalıdır?

Neresinden başlasam, neresinden çıksam… Sadece karasularımız değil, geniş çerçevede ülkemizin bütününü ele almak lazım. Kısaca bu konuda 1960 yılını milat alırsak. Yıl 2020 başlıkta sorulan soru nedir!?

 

 

“ZİHİNLERDE REFORM GEREKİR”

Demek ki bir sorun var ve halen kökten çözülmemiş. Halbuki dünyadaki en basit iş, mecazi anlamda. Ajda Pekkan'ın şarkıda söylediği gibi kimler geldi, kimler geçti hayatımdan, 60 yıldır sorun hala masada, düşündürücü değil mi!?

"İlk iş zihinlerde reform gerekir. Ülkemizin 100 yıllık ileriye yönelik balıkçılık politikalarını belirlemek gerekir. Öncelik üniversitelerden başlayarak, siyasiler, bürokratlar ve denizden ekmek yiyenler, profesyoneller (Jumbolardan en küçük bir şey beklemek safdillik olur) Amatörler, denize, balığa doğaya sevdalı herkes"

Neden öncelik üniversitelerden başlayarak dedim. Bugüne kadar katıldığım toplantıları saymaya kalksam zaman yetmez. Artık denizlerimizin toplantılarla kaybedecek zamanı yoktur. Binlerce defa toplantılara ve zaman kaybına gerek yoktur. Karasularımızın yüzölçümü, çapı, hacmi belli. Aksi gibi denizlerimizin alanı büyümüyor. Tam tersine iki sebepten de  küçülüyor. İlki, denizel kıyı habitatına en büyük zarar, kıyı dolgularıyla, ikincisi de  büyük çapta avlanma kapasitesine sahip, çılgınca büyüyen okyanuslarda avlanma kapasitesine sahip av filosuyla. Ve bunlara karşın yapılması gerekenlerde belli…

Ülkemiz karasularında balıkçılığın her alanında A'dan Z'ye yapılması gerekenler var. İki Kıta, yedi tarafımız iç denizlerimizi masaya yatırdık diyelim. Bizden ve dünyadan tüm akademisyenlerimizi, artı aklıselim sahibi reisleri de aynı masada toplayalım. Misal, bende tek başına karşılarına oturup alttaki soruya hep birlikte cevap verilmesini istemiş olayım, masada bir tek ben kalırım. Hadi başlıktaki soruya uygun olsun. Soru şu!?

"30-40 Yıl önceki balık bolluğuna, tür çeşitliliğine ve tüm balık türlerimizin eskiden olduğu, gibi eski yatak yerlerinde yatak yapması için hangi tedbirleri almalıyız" 

1960 Yılından beri, 60 yıldır cevabı verilemeyen soru bu. Cevabı bu kadar mı zor? Aslında bu sorunun cevabını pekala herkes bilmiyor mu? Bilirlerde… Eee o zaman sonsuza kadar mı beklenecek? Bizden sonraki nesillere ne bırakacağız? Halbuki denize balığa azcık aşina olanlar bile, üç aşağı beş yukarı, bu konuda neler yapılması gerektiğini bilirler. Bu sorunun belli olan, neler yapılması gerektiğine dair cevabına, üniversiteler akademisyenler başta olmak üzere herkes tek ses olarak imza atmalı ve derhal uygulamaya geçilmelidir. Derhal 5-6 şıkta balıkçılığın %75'ni kurtaracak tedbirler alınmalıdır.

Denizlerimizin kurtuluşu bu üç oluşuma bağlıdır

1) Hiç Para gerektirmeyen işler
"Mavi Devrim, Mavi Seferberlik, Mavi Anayasa, Mavi Sirküler, Mavi Reçete,  Mavi Açılım"  

Hangi başlığı alırsanız alın, bu konu geniş kapsamlı olduğu için pas geçiyorum.

2) Az Para Gerektiren İşler
Endüstriyel Balıkçılıkta; Filoda geri çekme, kapasite küçültme. Bu konuyu altta biraz açalım.

3) Çok Para gerektiren İşler
Çevre kirliliği İle ilgili işler, bu konuda geniş kapsamlı olduğu için pas geçiyorum.

 

Bu konuda yapılacaklar için olmazsa olmaz şartlar.

"Bu işlem aşağıdaki gibi yapılmadan kesinlikle yapılmamalı, hiç bir işe yaramaz"

 

 

2) Az Para Gerektiren İşler   

Endüstriyel Balıkçılıkta; Filoda geri çekme, kapasite küçültme.


A) Kesinlikle en büyüklerden başlanacak

B) Kesinlikle birden fazla teknesi bulunan kişilerden başlanacak

C) Gönüllü olanlar için zaten sorun yok. Yalnız burada esas olan, devletin hurdalar için tüyü bitmemiş yetimin hakkının (Olduğundan fazla para ödeyerek) yenmemesine dikkat edilmeli.

"Filoda kapasite küçültme, geri çekme için, değer tespiti, nasıl olmalı"

A) İşi bilen sütü temiz insanlardan değer tespit (Bilirkişi) komisyonu kurulur. Devletin kazıklanmamasına hortuma dikkat edilecek. Mal sahipleri de mağdur edilmeyecek şekilde olmalı. Ancak nasıl ki araba alırken yepyeni bile olsa kullanıldığında ikinci el muamelesi görür, herhalde bunda herkes mutabıktır.


1) Örnek; Gırgır teknesi 50 metre diyelim, tüm tekne teçhizat alet edavat bilimum hesaplanır. Rayiç değer neyse (ikinci el sayılır, malına göre) Eğer kendi parasıyla aldıysa  (Krediyle almadıysa)

Hesaplanan ederi  iki ile çarpılır. Yani tekne teçhizat ederi kadarda plaka için ödenir. Hesaplama sonucu toplam değer misal bir milyonsa. Plakayla birlikte iki milyon ödenir. Tek şartla, bu yöntem, eğer kredi almadan borçsuz kendi cebinden ödeyerek yaptırdıysa geçerli.


2) Örnek; Gırgır teknesi 50 metre diyelim. Tüm tekne teçhizat alet edavat bilimum hesaplanır. Rayiç değer neyse (2.ci el sayılır, malına göre) Eğer kendi parasıyla yaptırmadı ve Kredi alıp yaptırdıysa ve borcu varsa) Tekne teçhizat bilumum değer hesaplanır. Ne kadar borcu varsa içinden düşülür. Kalan değer iki ile çarpılır. Plakasıyla birlikte değeri ödenmiş olur.

Örnek: Hesaplama sonucu, tekne teçhizat misal iki milyon yaptı. Borcuda bir milyon var, borcu ederinden düşeriz. 2-1= 1 Milyon (Borç düşünce kalan) Borcu düştükten sonraki bir milyon kadarda plakasına ödenir. Sonuçta plaka ve tekne teçhizat toplam yekün iki milyon para alır.

Burada ikinci el derken malın kalitesine yılına göre %'ler belirlenir. Atıyorum yapılan değer tespitten duruma göre, misal %10-%20-%30-%40 Gibi düşülür gibi kıstaslar konur. Düşme nerden ve nasıl yapılır. Tekne teçhizat ederi hesaplanır. Kalitesine temizliğine göre belirlendikten sonra ikinci el muamelesi için % düşülecek kıstas rakam düşüldükten sonra kalan değer kadarda plakasına ödenmiş olur. Karşılıklı iyi niyetle hepsi çözülür yeter ki şeytanlık olmasın hepsi bu…

Bir an önce, bundan böyle Türkiye Karasuları içinde kesinlikle 20 metreden daha büyük tekne kalmamalı. Bu husus derinlik sınırı kadar önemli. Kotadan, stok tespitinden daha önemlidir. Ha diyelim ki bunu kabul etmeyenler mi var. O zaman 20 metreden büyük tekneler (İkili anlaşmalarla diğer ülkelere)  Bizim karasularımızla sınır ilişkisi olmayan sulara bir daha karasularımıza dönmemek üzere gönderilmelidir.

 

“YENİ NESİL, NELERİ KAYBETTİĞİNİ BİR BİLSE…”

Mevcut durum göz önüne alındığında bundan 10 yıl sonra özellikle İstanbul Boğazı’ndaki balık durumu ve balıkçılık adına nasıl bir öngörüde bulunabilirsiniz?

Azcık anılara dalalım, siz karar verin. Balıkçılığın güzel olduğu bolluk yıllarında. Bunu eski İstanbul resimlerinde yerlere saçılmış Torik Balıklarından, askıda Uskumru Çirozlarından, Lüfer tutan yüzlerce kayıktan, Galata köprüsünde, Karaköy'de balık ekmek satanların kanıt niteliğinde fotoğraflarından anlarsınız. Çok az da olsa (Arşivinde 90.000 videoya sahip, British Pathe) videolarında da mevcut. Yalnız bu balık ekmek satanlar şimdiki gibi, İthal Uskumru değil. Bizim Lüferlerden, Baba Palamutlardan satılan balık ekmekler. O balığın kokusunu aldığınızda da istediğiniz kadar karnınız tok olsun, yine de yağlarınız erirdi. O zamanlardaki balık ekmeğin yanında dillere destan kırmızı soğanı olurdu. Ama öyle şimdiki bildiğiniz gibi zehir kırmızı soğan değildi. Resmen akide şekeri gibi tatlı olurdu. İster balık ekmekle ister sadece ekmekle hatta yalnız bile yiyebilirdiniz şeker gibi olurdu. O zamanlar, bu balıkçılık beni gömer diye düşünüyordum, ama hiçte öyle olmadı, peki ya, sonuç ne oldu!?

En basiti önce Boğazda Kofana, Torik, Uskumruların önünü kesen denizin çobanları Orkinosların katliamıyla, 1984'ten 5 ay--1985'ten 5 ay, 10 ayda 60 Orkinos gırgırıyla işi bitirdiler) Bu kıyım sonunda sıra kime geldi dersiniz? Denizin çobanları Orkinoslar sayesinde Boğazda yatak yapan Kofana, Torik, Uskumrulara ne oldu!? Sonuç, Orkinosların aynı akibetine uğradılar. Son, The End, Fine…

Sonra sıra geldi plankton yiyici yem dediğimiz pelajiklere. Bununda aşırı tüketimiyle ne baş gösterdi? Kay Kay, Lez, Salya (Müsilaj) 10 yıl içinde o bolluktan eser kalmadı diyemiyeceğim, doğru cümle haritadan sildiler. İç deniz bir nevi göl olan denizlerimizde. Filoda sayı ve kapasite artışında patlama olunca, olan belli bölgelerde, belirli zamanlarda, yatak yapan türlerimiz ve balık stoklarımızın çöküşüyle ödedik ve ödemeye devam ediyoruz. Yeni nesil neleri kaybettiğini bir bilse.

Başlıktaki sorunuzun cevabı. Mevcut durum göz önüne alındığında derken! Kastettiğiniz, İstanbul Boğazındaki (Kadir Can’ın) dediği gibi denizin ağalarının ağdan barajımı!?

1) Kastettiğiniz, İstanbul boğazında 2020 Eylül, Ekim, Kasım, Aralık ayında ne görüyorsunuz!?

2)1960’tan 2020 Yılına geldiğimiz zamanda kafalarda en küçük bir akıllanma belirtisi var mı!?

“Bu kısa yazının başlangıcıyla sonunu karşılaştırırsanız ilerisi için fikir sahibi olursunuz diye umuyorum”

Hayatta ulaşmak istediğiniz en büyük hedef nedir?

"Bu çok yönlü, çoğu kimsenin bilmediği, ya da farkında olmadığı denklemlerle  dolu olduğu için, şimdilik bana kalsın. Konuya bir girersem, bir daha kolay kolay  çıkamam, çünkü zaman yetmez"

Genç Balıkçılara tavsiyeleriniz nelerdir?

"Birlikten kuvvet doğar düsturuyla. Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için, felsefesine dayanarak. Bu işe gönül vermiş, bila istisnasız, eksiksiz tam kadro, tek çatı altında, fikirlerde de tek ses olmak kaydıyla, hepiniz bir araya gelmelisiniz. Bir tavsiye, 60 yıllık nakaratlarla, daha hala mugalata yapanlarla diyaloğa girip muhatap bile almayın, zamanınıza yazık olur"

"Yıllar, günlerin hiç bir zaman bilemeyeceği birçok şeyi öğretirler"                                                                   Emerson